Şiddet sözcüğünü duyduğumuz ilk andan itibaren aklımızda çeşitli çağrışımlar belirmektedir. Hatta bu eyleme kendimizce nedenler aradığımız, açıklamalar yaptığımız, tam olarak burada ve şimdi -okurken bile- ‘acaba neden’ diyerek toplum olarak yapılan istemli davranışa gerekçeler aradığımız gerçeği karşımızda durmaktadır. Yapılan araştırmalar ve çalışmalar bizlere işte tam da yukarıda geçen bir kelimenin ifade ettiği anlamın önemini göstermektedir. Hangisi peki? Evet tam olarak şu; ‘istemli davranış’. Üzerinde pek çok tanımın olduğu şiddet kavramına değinecek olursak tüm tanımlarda bilmemiz gereken en önemli noktalardan biri hiç kuşkusuz ki şiddetin istemli bir davranış olarak karşı tarafa bir nüfuz kullanmak olduğudur. Şiddet bir kişi veya gruba yönelik olarak uygulanan; mağdurun bedensel bütünlüğüne, mallarına veya simgesel ve kültürel değerlerine zarar verecek şekildeki her türlü davranıştır. Ve dikkat edelim, önemli olan bu davranışın istemli olduğudur. Bu noktadan hareket edildiğinde şiddet tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çeşitli sonuçları olan, beraberinde pek çok sorunu meydana getiren ve geçmişten günümüze kadar varlığını devam ettiren bir olgu olarak tanımlanmaktadır.
Peki kadına yönelik şiddet nedir?
Kadınlara uygulanan şiddet kadınların toplumsal alandan uzaklaşmalarına, psikolojik travmalar yaşamalarına, fiziksel anlamda zarar görmelerine ve kadınların dezavantajlı bir konuma sürüklenmelerine neden olan toplumsal bir sorundur. Yapılan tüm şiddet tanımları bizlere istemli davranışlar bütününün yanı sıra, şiddetin bir gruba, kişiye ait bir sorun değil de toplumsal bir problem olduğunu da göstermektedir. İşte bu noktada hepimizin yapabilecekleri, belki değiştirecekleri, değiştiremese de taşın altına elini koyabileceği ya da çorbada tuzu olacağı pek çok nokta bulunmaktadır.
Şiddete karşı dur diyen pek çok mekanizmamız var.
Şiddet denildiğinde hemen herkesin aklına ilk olarak fiziksel şiddet kavramının geldiği görülmektedir. Bu noktada uygulanan eylemin sadece fiziksel boyutunun değil psikolojik, sözel, cinsel ve ekonomik pek çok boyutunun olduğu da bilinmelidir. Kadına yönelik olarak ortaya çıkan şiddetin de her ne biçimde olursa olsun kadınların temel hak ve özgürlüklerini kullanmalarını engelleyen bir olgu olduğu unutulmamalı ve aile içi şiddet tanımı üzerine de bilgi sahibi olmamız, deyim yerindeyse gerçekten ‘oku’yarak, bilinç ve farkındalık sahibi olarak çevremizi ve hayatımızı şekillendirmemiz gerekmektedir. Bir tanım yaparak bu farkındalığa başlayacak olursak; ‘Aile içi şiddet; aile içerisinde bulunan bireyin diğer aile üyelerine yönelik olarak güç kullanması olarak tanımlanan, aile mahremiyetinin bir unsuru olarak görülerek gizlenen, bu sebeple de mücadele edilmesi ve önlenmesi güç bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır.’ Tam olarak bilmemiz gereken en önemli konu ise şiddetin her türü ve biçimi ile mücadelede yalnız olmadığımız, dünyada ve ülkemizde şiddete dur diyen bu mekanizmaların varlığıdır.
İlk olarak BM Genel Kurulu’nda, Aralık 1993’te kabul edilmiş olan Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi ile kadına yönelik şiddet; “ister kamusal, isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan, cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma” olarak ele alınmıştır. Söz konusu Bildirge, kadına yönelik şiddeti detaylı ve doğrudan ele alan ilk uluslararası belgedir. Söylediğimiz gibi geçmişten beri var olan bu toplumsal sorun ile mücadele etmek için yapılan çalışmalar var. Üstelik bu çalışmaların hepsine kısa bir mecrada değinmek de imkansız. Gelelim ülkemize; Türkiye tarafından 2011 yılında imzalanarak onaylanan ve 1 Ağustos 2014 tarihi itibariyle yürürlüğe giren “Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” kısa adıyla “İstanbul Sözleşmesi”, kadına yönelik şiddet alanında uluslararası bağlayıcılığa sahip ilk düzenleme olması ve başta kadınlar olmak üzere tüm ev içi şiddet mağdurlarını kapsaması açısından önemlidir. Bu sözleşmenin en önemli tarafı ilk düzenleme olarak kabul edilmesidir. İlk defa yapılan her şey gibi, ilk kez yapılan bir yemek, hızlıca göz gezdirilerek yazılan her yazı, ya da acilen oluşturulan her plan gibi doğaldır ki zaman zaman toplum yararına olacak şekilde, her defasında daha iyisini elde etmek için revize edilmesi gerekmektedir. Bu sözleşmeden hareket ederek daha yaşanılır ve hak temelli bir dünyaya ulaşmaya çalışmaktan korkmamak ve yine içerisinde yer alan eşitlik, adalet, savunma, koruma, hak gibi kavramların önemini anlamak hepimizin yararına olacaktır.
Evet değinebileceğimiz pek çok şey var diyoruz ve devam ettiğimizde kadına yönelik şiddetle mücadele hususunun, ulusal düzenlemelerimizde ve temel politika dokümanlarımızda yer aldığını görüyoruz. Tüm bunlarla birlikte 2014-2018 yıllarını kapsayan 10. Kalkınma Planı’nda da, önceki plan döneminde kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda düzenlemeler yapıldığı görülmekte; 10. Plan döneminde kadına yönelik şiddetin ve ayrımcılığın ortadan kaldırılabilmesi amacıyla özellikle erken çocukluktan başlayarak örgün ve yaygın eğitim yoluyla toplumsal bilinç düzeyinin yükseltileceği belirtilmektedir. Ayrıca 65. Hükümet Programında kadınlara yönelik şiddete karşı yasaların etkin bir şekilde uygulanmasının sağlanacağı, kadınların şiddete uğradıklarında başvurabilecekleri, bilgi ve destek alabilecekleri merkezlerin daha işlevsel ve erişilebilir hale getirileceği ve erken evlilikleri önlemek amacıyla eğitim çalışmalarının yaygınlaştırılacağı belirtilmektedir. Aynı zamanda pek çok yasal düzenlemenin varlığı da bilinmektedir.
8 Mart 2012 tarihinde TBMM Genel Kurulu’nda oy birliği ile kabul edilerek; 20 Mart 2012 tarih ve 28239 sayılı Resmi Gazete ’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun, İstanbul Sözleşmesine paralel düzenlemeler içermektedir. Bildiğimiz üzere her kanunun amacı vardır ve bu kanunun da amacı; “şiddete uğrayan veya şiddete uğrama tehlikesi bulunan kadınların, çocukların, aile bireylerinin ve tek taraflı ısrarlı takip mağduru olan kişilerin korunması ve bu kişilere yönelik şiddetin önlenmesi amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” Kanun ile; korunan kişi ile şiddet uygulayan ve uygulama ihtimali bulunan kişi hakkında alınabilecek koruyucu ve önleyici tedbirler ayrıntıları ile düzenlenmiştir. İşte burada geçen ayrıntılar tam da üzerinde durmamız, altını kalın çizgilerle çizmemiz gereken az önce bahsettiğimiz yapabileceklerimiz var dediğimiz şeylerdir. Neler mi?
*Korunan kişi hakkında; barınma yeri tespiti, geçici maddi yardım yapılması, psikolojik mesleki, hukuki ve sosyal destek hizmetlerinin verilmesi, resen geçici koruma altına alınması ve kreş imkânından faydalandırılması hakkında verilecek koruyucu tedbir kararlarının mülki amir tarafından; gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise ilgili kolluk amirlerince koruyucu tedbir kararı alınabilecek ve kararlar verilirken delil ve belge aranmayacaktır.
*Korunan kişi hakkında; işyeri ve yerleşim yerinin değiştirilmesi, aile konutu şerhi konulması ve hayati tehlikenin bulunması halinde kimlik ve diğer bilgi ve belgelerinin değiştirilmesi hakkında verilecek koruyucu tedbir kararlarının hakim tarafından verilmesi düzenlenmiştir.
*Şiddet uygulayan ya da uygulama ihtimali olan kişiye ise hakim tarafından; korunan kişiye yönelik şiddet tehdidi, hakaret, aşağılama veya küçük düşürmeyi içeren söz ve davranışlarda bulunmama; evden uzaklaştırılma; korunan kişi-kişilere yaklaşmasının önlenmesi; korunan kişinin şahsi ve ev eşyalarına zarar vermemesi; silahı varsa veya silah taşıması zorunlu bir kamu görevi ifa etse bile zimmetinde bulunan silahı ilgili birimlere teslim etmesi; alkol, uyuşturucu veya uyarıcı madde bağımlılığı var ise hastaneye yatmak dahil muayene ve tedavisinin sağlanması düzenlenmiştir.
*Ayrıca hakim tarafından velayet, kayyım, nafaka ve kişisel ilişki kurulması hakkında karar verilebileceği, şiddet uygulayan kişi ailenin geçimini sağlayan kişi ise hakim tarafından durumun özellikleri göz önüne alınarak talep edilmese dahi nafakaya hükmedilebileceği düzenlenmiştir. Şiddet uygulayan kişinin tedbir kararlarına aykırı hareket etmesi halinde 3 günden 10 güne kadar zorlama hapsine tabi tutulması düzenlenmiştir.
*Ayrıca, şiddetin önlenmesi ve koruyucu ve önleyici tedbirlerin etkin olarak uygulanmasına yönelik olarak destek ve izleme 4 hizmetlerinin yedi gün yirmi dört saat esası ile yürütüleceği “Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri”nin kurulması ve verilecek destek hizmetleri düzenlenmiştir.
*Ayrıca Medeni Kanun, İş Kanunu ve Türk Ceza Kanunu gibi temel kanunlarda yapılan eşitlikçi reformlarla, Türkiye’de tüm mevzuat, kadın erkek eşitliği ilkesini gözeten ve kadına yönelik şiddete sıfır tolerans tanıyan bir yapıya kavuşturulmuştur.
*2005 yılında yürürlüğe giren 5393 sayılı Belediyeler Kanunu ile Büyükşehir Belediyeleri ve nüfusu 50 bini geçen belediyelere kadın ve çocuklar için konukevleri açma görevi verilmiştir. “Kadın Konukevlerinin Açılması ve İşletilmesi Hakkında Yönetmelik” 5 Ocak 2013 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
*Bir diğer önemli düzenleme “Çocuk ve Kadına Yönelik Şiddet Hareketleri ile Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi için Alınacak Tedbirler” konulu 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesi olup kadına yönelik şiddet ve töre/namus cinayetleri konusunda koordinatör kurum olarak KSGM (Kadının Statüsü Genel Müd.) belirlenmiştir.
Yasal düzenlemeler… Birden fazla ve hepsinin uygulama alanı, görevleri tek tek belirlenmiş şekilde. Birlikte hareket ederek, sabırla ve inançla yapmamız gereken bu mücadelede uygulamada aksaklık yaşamadan devam edebilmek. Kısacası üzerimize düşeni yapmaktır. Toplum olarak inanmak ve engel olmamak, okumak, fakat doğru ve güvenilir kaynaklardan okumak, sosyal medyanın belki de günümüze en büyük dezavantajlarından biri olan bilgi kirliliğine kapılmadan okumak, farkındalık sahibi olmak ve kadına karşı şiddetle mücadele konusunda açık söylemek gerekirse ben de şiddete dur diyorum diyebilmek ve bu konuda şiddete dur diyebilen tarafta olmak belki de en büyük gücümüz olacaktır.
Kadına karşı şiddet burnumuzun dibinde…
Ne yapacağız? Nereye başvuracağız?
Yukarı da değindiğimiz gibi yasal düzenlemelerimiz mevcut halde bulunmaktadır. Bu noktada bu yasaların uygulayıcıları da mevcuttur. Kurumlar ve kuruluşlar disiplinler arası bir perspektiften hareketle şiddet mağduru kişilerin korunması için çalışmalarını gerçekleştirmektedir. Bu kurumları bilmek ve aktif bir kullanım sağlayabilmek ve kurumların işleyiş ve görevlerini eksiksiz olarak yerine getirmesi şiddet mağduru kişinin ikincil bir örselenme yaşamaması adına önem arz etmektedir.
Mülki Amirler (Valilikler – Kaymakamlıklar), Kolluk Kuvvetleri (Polis Merkezleri / Jandarma Karakolları), 112 Polis ve Jandarma Acil Çağrı Hattı, Alo 183 Sosyal Destek Hattı, Cumhuriyet Savcılığı, Aile Mahkemesi, Sağlık Kuruluşları, Adli Yardım Büroları (Barolar), Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlükleri – Aile Danışma Merkezleri ve Sosyal Hizmet Merkezleri, Kadın Konukevleri, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi Müdürlükleri gibi sıralayabileceğimiz pek çok mekanizma ve bu mekanizmaların birlikte hareket etmesi, etkin mücadelede atılacak sağlam adımları oluşturacaktır. Burada hemen herkesin ismen bildiği, kamu spotlarını izlediği bir kuruma yani ŞÖNİM’e daha detaylı değinmek önemli bir noktadır.
Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi (ŞÖNİM)
Ülkemizde şiddet mağduru kadınlara yönelik danışmanlık ve yönlendirme, barınma, psikolojik destek, hukuki danışmanlık, tıbbi danışmanlık, ekonomik destek, konukevi ve sonrası izleme çalışmaları gibi hizmetleri sunan, önleyici çalışmaları yerine getiren ve 7/24 çalışma esası ile hareket eden AÇSHB’ye bağlı ŞÖNİM’ler bulunmaktadır. Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri (ŞÖNİM), 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında hizmet vermeye başlamıştır ve ŞÖNİM’lerde psikolog, sosyolog, sosyal çalışmacı ve çocuk gelişimcisi gibi meslek elemanları ve idari personel görev almaktadır. Bu merkezlerde “her zaman gündemde olan ve yine aslında diğer kanunlardan çok da farklı olmayan, yani bir amacı ve tanımladığı kişiler olan” 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun kapsamında, şiddet mağduruna yönelik barınma hizmeti, geçici maddi yardım, rehberlik ve danışmanlık hizmetleri, hayati tehlikenin bulunması halinde geçici koruma altına alınmasının takibi ve izlenmesi, kreş desteği, hukuki destek, tıbbi destek, istihdama yönelik destek, çocuklar için burs, eğitim-öğretim konusunda destek gibi konularda hizmetler sunulmaktadır. Yani ŞÖNİM’ler bu konuda en büyük destekçimizdir demek yerinde olacaktır. ŞÖNİM’lerde şiddetin önlenmesi ve tedbir kararlarının izlenmesine yönelik hizmetler, şiddet mağduru kişilere yönelik hizmetler ve şiddet uygulayan/uygulama ihtimali bulunan kişilere yönelik hizmetler olarak hizmetler sunulmaktadır ve günden güne bu hizmetleri iyileştirmek için çalışmalar devam etmektedir. Burada önemli olan noktalardan biri şiddeti henüz ortaya çıkmadan önlemektir. Önlemek, farkındalık oluşturmak, bilinçlendirmek nihai hedeflerden biridir. Ve bunun için hiç kuşkusuz eğitim en önemli araçtır.
Şiddet kavramı ortaya çıktığında ve şiddet döngüsü devam ettiğinde mağdur bu durumdan kısa ve uzun vadede etkilenmekte, fizyolojik, psikolojik ve ekonomik olarak mağdur olmaya devam etmektedir. Şiddete taraf olan, bir kereden bir şey olmaz diye düşünen bir toplum yapısı bizleri anlık sorunların değil gelecekte daha büyük sorunların beklediğini bilmeli ve evet BİR KEREDEN ÇOK ŞEY OLUR diye düşünerek hareket etmelidir. Bu alanda yapılan çalışmaları doğru kaynaklar ile takip etmek, bilgi sahibi olmak, öğrenmek ve öğretmeye çalışmak hepimizin ŞİDDETE DUR DE’me biçimimiz olarak belirecek ve bu mücadeleye katkı sunacaktır.
Son söz;
Unutmayın yapabileceklerimiz her zaman vardır, değişimi birlikte sağlayabiliriz…
Feriha YILMAZ
Sosyal Çalışmacı