Derya Kurtoğlu




Ailede Birey Olma Yolculuğu    

      Kendini Bilmek ve Birey Olma Arayışı

            Birey olma, insanlık tarihinin en eski ve en temel arayışlarından biridir. İnsan, varoluşundan bu yana kim olduğunu, ne için yaşadığını ve çevresiyle olan ilişkilerinde nasıl bir denge kurması gerektiğini sorgulamaktadır. Aristoteles’in de ifade ettiği gibi, "Kendini bilmek, tüm bilgeliğin başlangıcıdır." Birey olma süreci, kişinin kendini tanıma ve gerçekleştirme yolculuğunda attığı en önemli adımlardan biridir. Bu süreçte birey, benlik algısını geliştirmek, sınırlarını belirlemek ve kendi yaşam pozisyonunu oluşturmak için çaba harcar. Aile ise bu yolculuğun başladığı ilk ve en etkili sosyal çevredir. Ancak birey olma, yalnızca aile içindeki rollerden ibaret değildir; kişinin kendi değerlerini, ihtiyaçlarını ve potansiyelini fark etmesiyle anlam kazanır.

   Birey Olma Süreci: Kendini Tanıma ve Benlik Algısının Gelişimi

            Modern psikoloji, birey olma sürecini, kişilik, mizaç ve karakter kavramları üzerinden açıklamaktadır. Bu kavramlar, bireyin kim olduğunu, nasıl bir insan olmak istediğini ve bu süreçte hangi yolları izleyebileceğini anlamak için kritik bir öneme sahiptir.

Ancak modern çağ, birey olma sürecini daha önce hiç olmadığı kadar karmaşık bir hâle getirmiştir. Geleneksel toplumlarda birey, toplumsal normlar, değerler ve aile içindeki roller çerçevesinde şekillenirken, modern dünyada birey olma süreci, özgün bir kimlik geliştirme ve bağımsızlık arayışıyla daha derin bir mücadeleyi beraberinde getirmiştir.

Bu süreçte bireyin karşılaştığı en büyük zorluklardan biri, aile ve toplumun beklentileriyle kendi içsel ihtiyaçları ve arzuları arasında bir denge kurma çabasıdır. Modern birey, bir yandan ailesine ve topluma uyum sağlama baskısı hissederken, diğer yandan kendini gerçekleştirme ve özgün bir kimlik oluşturma ihtiyacı duyar. Bu çatışma, bireyin hem içsel dünyasında hem de dış çevresiyle olan ilişkilerinde bir denge kurmasını zorunlu kılar.

            Aile, bireyin ilk sosyalleşme alanıdır ve birey olma yolculuğunun başlangıç noktasıdır. Ancak birey olmak, yalnızca fiziksel bir varlık göstermekten ibaret değildir; kişinin sınırlarını belirleyebilmesi, kendi ihtiyaçlarını ve değerlerini fark edebilmesiyle mümkündür. Carl Rogers’ın da vurguladığı gibi, birey olma ve kendini gerçekleştirme süreci, bireyin "olması gereken" bir kimlikten sıyrılarak, "olduğu gibi" bir kimlik geliştirmesiyle mümkündür. Rogers bu durumu şu sözlerle ifade eder: "İnsan, kendi içsel deneyimlerini ve duygularını yargılamadan kabul ettiğinde, gerçek benliğini keşfetme yolunda önemli bir adım atar." Bu bağlamda bireyin kendini tanıma ve gerçekleştirme süreci, yalnızca bireyin kendi iç dünyasında değil, aynı zamanda ailesi ve toplumu içinde de bir dönüşüm yaratır. Çünkü birey olma yolculuğu, yalnızca bireysel bir süreç değil, aynı zamanda toplumsal bir katkıdır.

Modern dünya, birey olma sürecinde hem fırsatlar hem de tehditler sunar. Teknolojik gelişmeler ve bilgiye erişimin artması, bireylerin kendilerini daha iyi tanımalarına ve ifade etmelerine olanak sağlar. Ancak aynı zamanda, sosyal medya gibi araçlar, birey üzerinde sürekli bir karşılaştırma ve onaylanma baskısı yaratabilir. Bu durum, bireyin kendi değerlerini ve kimliğini bulma sürecini zorlaştırabilir.

Sınırlar: Kendini Tanımanın ve sağlıklı ilişkilere sahip Olmanın Anahtarıdır.

Sınır Nedir?

Sınırlar, bireyin kendine nasıl davranılmasını istediği ve diğer insanlara nasıl davrandığı konusunda belirlediği çerçevelerdir. Sağlıklı sınırlar, bireyin kim olduğunu ve kim olmadığını tanımlar. Örneğin, bir birey işten eve geldikten sonra dinlenmek için yalnız kalmaya ihtiyaç duyduğunu ifade ettiğinde, bu bir sınırdır. Sınırların olmadığı veya sağlıksız olduğu durumlarda birey, başkalarının ihtiyaçlarını sürekli önceleyebilir ya da kendi ihtiyaçlarını aşırı derecede önemseyebilir. Bu dengesizlik, ilişkilerde çatışmalara ve bireyin kendini yetersiz hissetmesine yol açabilir. Sağlıklı sınırlar, bireyin kendi ihtiyaçlarını ve başkalarının ihtiyaçlarını dengede tutmasına olanak tanır.

Aile İçinde Sınırlar

Aile içindeki sınırlar, bireylerin hem özerk olmasını hem de aitlik duygusunu hissetmesini destekler. Katı sınırlar, aile üyeleri arasında iletişim eksikliğine ve kopukluğa yol açarken, net sınırlar, bireylerin hem bireyselliklerini korumasına hem de yakın duygusal bağlar kurmasına olanak tanır. Örneğin, bir ailede çocukların kendi kararlarını almasına izin verilmesi, onların bireyselliklerini geliştirmelerine yardımcı olurken, ebeveynlerin rehberliği de aitlik duygusunu güçlendirir. Net sınırların olduğu ailelerde, eşler arasında tamamlayıcılık ve işlevsel bağımlılık vardır. Bu tür aileler, değişen yaşam koşullarına göre sınırlarını yeniden gözden geçirebilir ve uyum sağlayabilir.

 

Yaşam Pozisyonları: Kendini ve Başkalarını Algılama Biçimi

Transaksiyonel analiz, bireylerin yaşam pozisyonlarını dört temel kategoride ele alır:

  • Ben iyiyim, sen iyisin (+,+): Sağlıklı ve dengeli bir yaşam pozisyonudur. Birey, hem kendini hem de başkalarını değerli görür.
  • Ben iyiyim, sen iyi değilsin (+,-): Bireyin kendini üstün, başkalarını ise yetersiz gördüğü bir pozisyondur.
  • Ben iyi değilim, sen iyisin (-,+): Bireyin kendini değersiz, başkalarını ise üstün gördüğü bir pozisyondur.
  • Ben iyi değilim, sen iyi değilsin (-,-): Hem bireyin hem de başkalarının değersiz görüldüğü bir pozisyondur.

Bu pozisyonlardan "Ben iyiyim, sen iyisin" yaşam pozisyonu, sağlıklı ilişkiler ve bireysel farkındalık için ideal bir zemin oluşturur. Örneğin, bir birey kendini ve başkalarını değerli gördüğünde, hem güçlü ilişkiler kurabilir hem de kendi potansiyelini gerçekleştirebilir.

 

Kendini Gerçekleştirme ve Potansiyelini Keşfetme

Kendini gerçekleştirme, bireyin potansiyelini tam anlamıyla kullanması ve yaşamını anlamlı bir şekilde sürdürmesi anlamına gelir. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisinde, kendini gerçekleştirme, bireyin en üst düzey ihtiyacıdır. Örneğin, bir birey hayallerini gerçekleştirmek için adımlar attığında, bu süreç onun kendini gerçekleştirme yolculuğunun bir parçasıdır.

Kendini gerçekleştirmiş bireylerin bazı özellikleri şunlardır:

  • Gerçekçi bir bakış açısına sahiptirler. 
  • Kendileriyle barışıktırlar.
  • Yaratıcı ve özgündürler.
  • Sağlıklı sınırlar koyabilir ve bu sınırları sürdürebilirler.

Aile Yapısının Bireyin Kimlik Gelişimine Etkisi

Aile, bireyin kimlik gelişiminde en önemli yapı taşlarından biridir. Çocukluk döneminde ebeveynlerin tutumları, bireyin kendine dair algısını ve özgüvenini şekillendirir. Ebeveynlerin tutumları, bireyin benlik algısını doğrudan etkiler. Aşırı eleştirel ebeveynler, çocukta yetersizlik ve değersizlik duygularını beslerken, destekleyici ve anlayışlı ebeveynler, çocuğun kendine güvenmesini sağlar. Bu nedenle aile yapısı, bireyin kendini tanıma ve gerçekleştirme sürecinde kritik bir rol oynar. Bu süreçte aile, bireyin yalnızca fiziksel ihtiyaçlarını karşılayan bir birim değil, aynı zamanda duygusal ve zihinsel gelişimini destekleyen bir ortamdır.

Aile, bireyin ilk aynasıdır; birey, önce ailesinde gördüğü yansımalarla kendini tanımaya başlar. Ancak bu ayna, bazen bireyin gerçek kimliğini yansıtmak yerine, toplumsal beklentilerin ve aile içi rollerin bir yansıması olabilir.

 

"Birey Olma" ile "Aile İçinde Bir Olma" Arasındaki Çatışmalar 

            Birey olma süreci, bireyin bağımsızlık ihtiyacı ile aileye olan aidiyet duygusu arasında bir denge kurmasını gerektirir. Ancak bu denge her zaman kolaylıkla sağlanamaz. Aile içinde birey olma çabası, bireyin kendi sınırlarını belirleme ve başkalarının sınırlarına saygı gösterme yeteneğiyle doğrudan ilişkilidir.

Kendini Tanıma, Sevme ve Kendi Potansiyelini Keşfetme:

Bu hayatta neleri sevdiğinizle ilgili mutlaka düşünmüşsünüzdür. Güneşli günleri, yağmuru, kedileri, kuşları, çikolatalı keki, çiçekleri, matematik dersini, macera filmlerini… Ya da nasıl insanları sevdiğinizi. Dürüst, samimi, komik, yaratıcı, şefkatli, saygılı, cesur? Peki, kendinizi seviyor musunuz? Cevabınız hayır ise acaba sevdiğiniz ideal insanlar gibi olamadığınız için mi kendinizi sevmiyorsunuz? Yoksa başka bir sorun mu var?

Aslında her gün kendimizle konuşuyoruz. Her hareketimizi, davranışımızı yorumluyor, eleştiriyor ve hatta cezalandırıyoruz. Yaptığımız her şey bir “iç eleştirmen” tarafından değerlendiriliyor. Çoğumuzun iç eleştirmeni de oldukça acımasız olabiliyor. Farkında bile olmadan kendimize karşı, başkalarına olamadığımız kadar sert olabiliyoruz. Bu olumsuz, gaddar iç sesin kaynağı ne olabilir? Bazen insanlar annelerinin ya da babalarının sesini içselleştirdiklerini söylüyorlar. Bazen ise, o ses aslında tüm olumsuz eleştirilerin toplamı da olabiliyor. Kendinizle ilgili nasıl bu olumsuz inançları büyüttüyseniz yerine aynı şekilde olumlu ve çarpıtılmamış inançları da koyabilirsiniz. Tüm bunları düşünmek, kendinizi keşfetmek, en derinlerdeki karanlık duygularınızla yüzleşmek sizi zorlayabilir. Bazen kendinize sorular sorduğunuzda cevap bile bulamayabilirsiniz ama pes etmemelisiniz.

 

Tek başınıza başa çıkamadığınızda bir terapistten bu süreçte destek alabilirsiniz.(e-DEVLET/Bireysel ve Aile Danışmanlığı hizmetinden faydalanmak için başvuru yapabilirsiniz.) Duygularınızı, düşüncelerinizi ve yanlış inançlarınızı keşfetmenize yardımcı olacaktır. Ancak kendinin ve sorunların farkında olan bir birey iyi ve sağlıklı olabilir ve sağlıklı bir ailenin de parçası olabilir.  Çok kolay gibi görünse de işin içinde bireyin kendisi olduğunda bu o kadar kolay olamayabiliyor. Bu süreçte Kendi kendini sabote etme davranışları, çoğu zaman farkında bile olmadan, hedeflerimize ulaşmak için engeller yaratmamıza sebep olan bir düşünce ve davranış şekli olarak tanımlanabilir. Kendini sabote etmek aslında tam olarak bir “sabotaj” eyleminden ziyade, daha çok bizi potansiyel tehlikelerden korumak için bilinçaltımız tarafından yaratılan koruyucu bir mekanizma gibidir. Bu mekanizma aslında bize tanıdık gelen ve güvende hissettiğimiz alanda kalmamızı sağlamaya çalışır. Çünkü iyi bir şeylere doğru adım atıyor olsak dahi hiç bilmediğimiz sulara atladığımızda zihnimizde tehlike çanları çalmaya başlar ve beynimiz bizi tanıdık sulara geri döndürmek için adeta emir gönderir.

 

Imposter(Sahtekâr) Sendromu

 

Kendinizden şüphe duyuyorsanız, yeterince yetenekli olmadığınıza dair bir inancınız varsa, yani elde ettiğiniz başarıları hak etmediğinizi ya da bulunduğunuz konuma çabalarınızla ve yeteneklerinizle ile değil şans eseri geldiğinizi düşünüyorsanız kendinizi sabote etme davranışları gösterebilirsiniz. Bu, zaten hak etmiyor olduğunuzu düşündüğünüz ve bir türlü içselleştiremediğiniz başarılarınızı baltalama yolunuz olabilir. Çünkü size göre zaten bulunduğunuz yerde olmayı en başından beri hiç hak etmiyordunuz.

 

Atlamak Üzere Olduğunuz Çitin Tam Üstünde Bekliyor Olabilirsiniz

 

Kararsızlık, birisi veya bir şey hakkında karmaşık duygulara sahip olmak, atacağınız bir sonraki adımın ya da vereceğiniz kararın nasıl olacağından emin olamamanıza neden olur. Zor bir durumla karşı karşıya olduğunuza ve tüm seçeneklerin pek çok zorlukla dolu olduğuna inanabilirsiniz. Kendi kendinizi bu noktada sabote ettiğinizde, kimi zaman bilinçsizce geriye dönersiniz. Böylece artık bu zor kararı vermek zorunda kalmayacağınızı düşünebilirsiniz. “Neden sürekli yerimde sayıyorum?” “Önüme çıkan tüm fırsatları geri tepiyorum. Neden böyleyim?” gibi yakınmalarınızın sebebini şimdi daha iyi anlayabileceğinizi umuyoruz.

 

Başarıdan Korkuyor Olabilirsiniz

 

Evet, birçok kişi başarılı olmaktan korktuğu için kendisini sabote edebilir. Bu, ilk başta kafa karıştırıcı gelebilir fakat başarılar elde etmenin, peşinde pek çok sorumluluğu ve riski getiriyor olabileceğinden korkan ve endişelenen insanlar güvenli alanlarında kalmayı seçerek kendi başarılarını dahi sabote edebilirler. “Neden Başarıdan Korkarız?” konulu makalemize ulaşmak için tıklayın.

 

Başkalarının Sizinle İlgili Neler Düşüneceğine Fazla Kafa Yoruyor Olabilirsiniz

 

Diğerlerinin beklentilerinden ve yargılarından kaçınmak için kişinin kendini sabote etmesi çok da alışılmadık bir şey değildir. Kimileri, bilinçdışı düzeyde, hedeflerine ulaşamazlarsa, arkadaşları ya da sevdikleri tarafından reddedilmek veya aşağılanmaktan korkuyor olabilirler. Ve bu durum kişinin kendisini sabote etmesine, yeni fırsatlardan, değişimden ve gelişimden uzaklaşarak “yerinde saymasına” sebep olabilir.

 

Acı Verici Duygulardan Kaçınmak İstiyor Olabilirsiniz

 

Hedefleriniz için çabalayıp yenik düşmekten, yeni yollara çıkıp o yollarda hüsrana uğramaktan korktuğunuz ve bu yenilgilerin sizin için çok yıkıcı olacağına inandığınız için de kendinizi sabote ediyor olabilirsiniz. Bunun için çok bilindik bir örneğimiz var: Geçmiş ilişkisinde aldatılan bir kişinin yeni ilişkilere karşı korku dolu olması ve kendisini tamamen geri çekmesi. Fakat kendisini geri çektiği yerde de yeterince mutlu olmadığını biliyoruz değil mi? Bu kişi sadece tanıdık ve iyi bildiği acıları, yeni risklere ve belki de mutluluk ihtimallerine tercih etmiş oluyor.

 

 

Kendini Tanıma Sürecinin Bireysel Gelişimdeki Yeri

 

Kendini tanıma, bireyin kendi duygularını, düşüncelerini, güçlü ve zayıf yönlerini fark etmesiyle başlar. Bu süreç, bireyin hem kendi iç dünyasını hem de çevresindeki sosyal bağlamı anlamasına yardımcı olur. William James’in "Bilen Benlik" ve "Bilinen Benlik" ayrımı, bireyin kendisini hem özne hem de nesne olarak anlamlandırmasını açıklar. Kendini tanıma, bireyin kendi duygularını, düşüncelerini, güçlü ve zayıf yönlerini fark etmesiyle başlar. Bu süreç, bireyin hem kendi iç dünyasını hem de çevresindeki sosyal bağlamı anlamasına yardımcı olur. William James’in "Bilen Benlik" ve "Bilinen Benlik" ayrımı, bireyin kendisini hem özne hem de nesne olarak anlamlandırmasını açıklar. 

Kendini tanıma süreci, bireyin geçmiş deneyimlerini, duygularını ve düşüncelerini anlamlandırmasını gerektirir. Ancak bu yalnızca bireyin kendisiyle ilgili değildir; aynı zamanda bireyin, ailesi ve çevresiyle olan ilişkilerini de kapsar. "Kendini Tanıma, Kendini Gerçekleştirme, Kendini Aşmışlık ve Potansiyelini Tam Kullanan Kişi: Kişilerarası İletişim" makalesinde de vurgulandığı gibi, kendini tanıyan bireyler, kişilerarası iletişimde daha etkili ve sağlıklı ilişkiler kurabilir. Makalede şu ifadeler yer almaktadır: "Kişinin kendi potansiyelini keşfetmesi ve bu potansiyeli hayata geçirmesi, yalnızca bireyin kendisiyle barışık olmasını değil, aynı zamanda çevresiyle daha anlamlı ve derin bağlar kurmasını da sağlar. “Sorun çözmede kendini tanıma ve bireysel gelişim için; Olumsuz duyguları değiştirmeye çalışmadan kabul etmek, düşüncelerle kişinin kendisini özdeşleştirmemesi, geçmiş veya gelecek yerine, mevcut duruma odaklanma, bireyin kendisini değişken bir süreç olarak görmesi, kişinin yaşam amacını belirleyen temel yönelimler, değerler doğrultusunda somut adımlar atması gereklidir.

 

Ailede birey olma yolculuğu, bireyin kendini tanıma, benlik algısını geliştirme ve modern dünyanın karmaşıklığı içinde kendi kimliğini bulma sürecidir. Bu süreçte bireyin hem kendi iç dünyasında hem de aile içindeki ilişkilerinde bir denge kurması gereklidir. Kendinizi, ailenizi ve zorluk yaşadığınız alanları farkındalık ve içgörüyle karşılayıp somut adımlar atarak iyilik halinizi artırmanızı temenni ediyorum. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın sunduğu Aile Eğitim Programı (AEP), bireylerin ve ailelerin bu yolculukta karşılaştıkları zorluklarla başa çıkmalarına yardımcı olacak bilgilendirici rehberlik hizmetleri sunmaktadır. İçeriği merak edenler için aep.gov.tr adresinden detaylı bilgi alınabilir. Ayrıca, aile danışmanlığı hizmetleri kapsamında sunulan destekler, bireylerin bu yolculukta profesyonel yardım almasına olanak tanımaktadır.

 

Edebi Bir Sonuç Paragrafı

Ve hayat, bir yolculuk... Kendini tanıma, bir ayna gibi, insanın içine tuttuğu bir ışık. Aile, bu yolculuğun ilk durağı; kimi zaman bir liman, kimi zaman bir rüzgâr. Birey olmanın sancılı ama bir o kadar da özgürleştirici sürecinde, insan, kendini bulduğu kadar kaybeder de. Ancak her kayboluş, yeni bir benlik haritasının keşfidir. Aile, bu haritanın ilk çizgilerini çizen ellerdir. Ve insan, kendi potansiyelini keşfettikçe, sadece kendi hayatını değil, çevresindeki ilişkileri de yeniden inşa eder. Çünkü birey olmak, yalnızca kendini tanımak değil, aynı zamanda başkalarına da bir ayna tutabilmektir. Ailede başlayan bu yolculuk, insanı kendine ve başkalarına daha yakın kılar; bir bütünün parçası olmanın huzuruyla tamamlanır.