Mutlu Arslantürk




Mutluluk mu? Saadet mi?

Dilin kavram zenginliği milletlere düşünce derinliği kazandırır.   

Bazen kelimeler bizi yanıltır. Anlamlarını aynı zannettiğimiz ama aslında derinlikleri bambaşka olan kelimeler vardır. "Mutluluk" ve "saadet" de işte böyle iki kelime... Sık sık birbirine karıştırılsa da aslında hissettirdikleri çok farklıdır.

Mutluluk dediğimiz şey, çoğu zaman anlık bir heyecandır. Küçük bir ödül gibi gelir ama bir bakmışsınız uçup gitmiş. Güzel bir yemek yemek, sevdiğiniz biriyle kahkahalar içinde vakit geçirmek ya da uzun zamandır beklediğiniz bir başarıya ulaşmak... Bunlar mutluluk verir ama kalıcı değildir.

Saadet ise bambaşka bir şeydir. Bir yaşam biçimidir adeta. İç huzurun, anlam arayışının, bir şeyi sadece olduğu için sevebilmenin sanatıdır. Mutluluk fiziksel dünyamızla daha ilgiliyken, saadet ruhumuzun derinliklerinde kök salar. Kolay elde edilmez, emek ister.

Günümüz dünyasında sürekli bir mutluluk peşinde koşuyoruz. Reklamlar, sosyal medya ve popüler kültür bize hep daha fazlasını almamız, daha güzelini giymemiz, daha lüks tatiller yapmamız gerektiğini söylüyor. Ama içimizdeki boşluğu doldurmak için satın aldığımız her şey bir süre sonra eskiyor ve yeni bir arayış başlıyor. Oysa saadet dışarıdan alınamaz. İçimizde büyüyen bir çocuktur o ve ancak onu beslersek bizimle kalır.

Gerçek tatmin, sadece anlık zevklerle değil, anlamlı ve sürdürülebilir bir yaşamla elde edilir. Sahte mutluluk peşinde koşarken, derin dostlukları, kendimizi geliştirmeyi, doğayla iç içe olmayı ve başkaları için bir şeyler yapmanın huzurunu unutuyoruz.

Saadet bazen bir tebessümdedir, bazen huzur dolu bir sessizlikte. Bazen sevdiğin birini düşünmektir, bazen de içten bir teşekkürdür. Bazen sevmektir saadet, bazen aşk, bazen acıdır, bazen mutluluk, bazen vicdan rahatlığı, bazen merhamet, bazen minnetsizliktir, bazen acizlik... Hülasa, huzuru bulduğumuz yerdir saadet, velev ki bir damla gözyaşı... Mutluluk gelip geçicidir ama saadet, içimize işlediğinde ömrümüz boyunca bizimle kalır.

Şunu da unutmayalım: Mutsuzluk da hayatın bir parçasıdır. Her zaman mutlu olamayız, olmamalıyız da. Çünkü zaman zaman üzüntü yaşamak, bizim daha güçlü ve daha bilinçli bireyler olmamızı sağlar. Sürekli mutluluk peşinde koşmak, mutsuzluğu inkâr etmek yerine onu anlamaya çalışmak, gerçek huzura ulaşmanın yoludur.

Her şeyin bizim kontrolümüzde olduğuna ve mutluluğun yalnızca bir tercih meselesi olduğuna inanmak da bazen mutsuzluk kaynağı olabilir. Akıl sağlığı yerinde, sağlıklı yetişkinler zaman zaman mutsuzluğun kaçınılmaz olduğunu ve bunun hayatın doğal bir parçası olduğunu kabul etmelidir. Aksi takdirde, etrafımızda bunca kalp kırıcı, can yakıcı ve hayal kırıklığına uğratan olay yaşanırken mutluluk arayışına tutunmak gerçekçi olmayabilir. Mutsuzluğun hayatın doğal bir parçası olduğunu kabul etmek, huzur ve tatmin için çok önemlidir.

Sürekli mutsuzluğu yok etmeye çalışmak sağlıklı bir yaklaşım değildir. İlerleyen süreçte iyi oluşumuzu ve yeniden ayağa kalkışımızı sağlamak için çaresizlik, şaşkınlık ve dehşet duygularını da kabul edebilmemiz gerekir. Mutsuzluğu duyup dinlemek, insana mutluluk için ne yapması gerektiğini öğretir.

Mutsuz hissetmemek için mutluluk peşinde koşarken, mutsuzluğun üstüne kocaman bir örtü örtmüş oluyoruz. Ama gerçek mutluluk, sadece haz peşinde koşmakla değil, umut etmek ve anlam aramakla bulunur.

Mükemmellik peşinde koşmak yerine, kusurlarıyla sevebilmeliyiz hayatı. Çünkü kusurlar, her şeyi daha sahici kılar. İnsan olduğumuzu unutmadan, eksikliklerimizle barışarak yaşamak en büyük huzurdur.

Ne demiş şair:

"Yüzde ısrar etme, doksan da olur... İnsan dediğinde, noksan da olur... Sakın büyüklenme, elde neler var... Bir ben varım deme, yoksan da olur!"

Hayat bazen bir sır, bazen bir hatıra, bazen de güzel bir armağandır. Geçmişin özleminde ya da geleceğin kaygısında kaybolmadan, bugünün kıymetini bilmek belki de en büyük saadettir.

Hüsnü kabul ile yaratılanı yaratandan ötürü sevip, "Ne gam baki, ne dem baki" algısı ile dünya sürgünümüzü tamamlamak doğru olandır. Tüketim kültürünün dayattığı yapay mutluluğa karşı durmalı, gerçekten neye ihtiyacımız olduğunu sorgulamalıyız. Çünkü gerçek zenginlik, sahip olduklarımızda değil, kim olduğumuzda gizlidir.

Hepimiz mutluluğun arayışındayız, aslında o da bizi aramaktadır. İşin sırrı şudur ki: Yarın bir sırdır; onun için endişelenmeyelim. Dün bir hatıradır; hasretini çekmeyelim. Bugün ise bir hediyedir; kıymetini bilelim.