Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız Derya Yanık, Habertürk TV yayınında Mehmet Akif Ersoy’un konuğu oldu. Gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Bakan Yanık, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için, “8 Mart, ne yapmışız, ne yapmamız gerekiyor bunları konuşmak için fırsat olarak değerlendireceğimiz bir gün.” dedi.
Bütün kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlayan Bakan Yanık, şunları söyledi:
“8 Mart kadın hakları, emekçi kadın hakları başlığı altında kadınların eşit biçimde fırsatlardan, imkânlardan yararlanabilmeli ve imkanları onlara sunabilmemiz gerekiyor. 8 Mart ne yapmışız, ne yapmamız gerekiyor, bunları konuşmak için fırsat olarak değerlendireceğimiz bir gün. Kadın meselesi bir tek gününe sığdırılacak bir mesele değil. Toplumsal, sosyal, ekonomik birçok tarafı olan meseleden bahsediyoruz.
“Şiddet konusu çok boyutlu bir mesele”
Türkiye'nin kadına yönelik şiddetle mücadele ile kadınların sosyal hayata katılma çabası pek çok uygulama metnine zaten konu oldu. Bizim 6284 sayılı kanunumuz var. 2012'de yürürlüğe girdi. 14 yıl bizim iç hukuk olarak uyguladığımız yasamız var. 2004'e kadar töre saikiyle namus cinayeti işlemek indirim sebebi iken, biz bunu tam tersi ağırlaştırıcı sebep haline getirdik ve birdenbire töre cinayetleri bitti.
Niye? Çünkü parametreyi değiştirdiniz. Kasten adam öldürmenin en ağır kısmına dahil edildiğinde töre cinayeti kavramı hayatımızdan çıktı. Kadına yönelik şiddet dediğimizde aklımıza sadece kadın cinayetleri gelmemeli. Cinayetle sonuçlanmayan, ağır şiddet vakaları da ayrıca var. Şiddet konusu çok boyutlu bir mesele. Sadece yasa yaparak önleyebileceğiniz, ortadan kaldırabileceğiniz, eğitimle önleyebileceğiniz bir mesele değil. Bunların hepsiyle bir arada önleyici ve koruyucu tedbirlerin eşgüdümlü bir biçimde aynı ciddiyetle ihdas edilmesi gereken bir süreç.
“Bakanlık olarak bütün paydaşlarımızla çalışmalar yapıyoruz”
Türkiye'de kadına yönelik şiddetle mücadele noktasında ortaya koyduğumuz çaba ortak çabadır. Siyasetin, sivil toplumun sahip çıkmasıyla, yargının sahip çıkmasıyla, iş dünyasının sahip çıkmasıyla, Bakanlık olarak bütün paydaşlarımızla çalışmalar yapıyoruz. Eğitim, sağlık, kolluk güçlerinin ortak sahip çıkmasıyla yol alınmıştır. Hepimizin bildiği söz vardır; insanın acısının kendisine ne kadar yakıcı olduğunu ifade eder; ateş düştüğü yeri yakar.
“İnsan hayatıyla alakalı konulara istatiksel olarak bakmayız”
Biz insan hayatıyla alakalı ama insan onuruyla alakalı meselelerde hiçbir zaman istatiksel bakamayız. Rakamlar üzerinde ferahlatıcı etkiden bahsedemeyiz. Bir kişi de olsa bu böyle. O bir kişinin ailesi, çocukları var. Biz bu anlamda şiddete karşı sıfır tolerans ilkesiyle hareket ediyoruz. Bütün paydaş bakanlıklarımızın hepsiyle aynı şeyin altını çiziyoruz. Bir kıyaslama anlamında bir şeyi ölçümlemeniz lazım. Türkiye'nin kadına yönelik şiddetle mücadelesi sonuç veren bir mücadele.
Dünya ölçeğinde baktığımızda, dünyanın bu mücadeleye bizden yıllar önce başladığını düşündüğümüz ülkelerle kıyasladığımızda hem vakalar hem cinayetler konusunda Türkiye'nin karnesi, kıyaslama anlamında söylüyorum çok kötü değil ama bizim için yeterli değil. Avrupa ile kıyasladığımızda iyi olduğumuz veya benzeri olduğumuz ülkeler var. ABD'de yüzde 25-30 civarında aile içi şiddet ve cinayet var. Fransa'da oranlar yüksek, 4 kadından birisi eşi ya da sevgili tarafından öldürülüyor.
"Birlikte mücadele etmeliyiz"
Şiddet meselesi maalesef küresel ve insana dair bir mesele. Burada biz çalışmalarımızı yaparken hem kendi iç tecrübelerimizi hem dünyadaki iyi uygulama örneklerini, benzeri mücadeleyi veren ülkelerdeki iyi uygulama örneklerini takip ediyoruz. Bu ortak bir tecrübeyi de gerektiriyor. Çözümü nerelerde buluyorsak bunun takibini yapıyoruz. Maalesef her yerde oluyor ve her katmanda kadının karşılaşabileceği bir sorundan bahsediyoruz, o zaman birlikte mücadele etmeliyiz diye bunu ortaya koyuyoruz.
“Bir kişi bile olsa bizim için mücadele edilmesi gereken bir alan”
Kadına yönelik şiddetle mücadele, kadına yönelik bir suç olduğu tanımı bile Türkiye'de henüz çok yeni bir tanım. Bundan 30 yıl önce belki çok az sayılardan bahsedebiliriz ama görünürlüğü olmadığı, mağdurların ortaya çıkmadığı, kendilerine korunma mekanizma olduğunu düşünmediği sürece. Ülkemizin hiçbir bölgesini incitmek gibi niyetim yok ama kadına yönelik şiddet verilerinin toplandığı istatistiklerde hep İzmir birinci çıkar. En çok şiddetin olduğu yer olarak çıkar. İzmir'de kadınlar şiddete maruz kaldığında daha kolay kolluğa giderler. Hiç tahmin etmeyeceğiniz yerler İzmir'in yanında hiç şiddetin olmadığı yerlermiş görünür.
Şiddet istatistiğinin bu anlamda kadınların kendi haklarının daha yoğun biçimde kolay aradıkları şeklinde de değerlendirmemiz lazım. Kadın cinayetleri, kadın olduğu için sadece cinsiyetinden dolayı bir cinayete maruz kalan, hayatını kaybeden kadınların sayısı 2021'de 307 olmuş. Belli zamanlarda değişkenlik gösteren sayılar bunlar. Özetle bir kişi bile olsa bizim için mücadele edilmesi gereken bir alan.
"İstanbul Sözleşmesi'nin yerini ikame etmeye gerek yok"
İstanbul Sözleşmesi'nin yerini ikame etmeye gerek yok. İstanbul Sözleşmesi düzenleyici hükümleri olan sözleşme değildi; bir irade beyanı, bir çerçeve metniydi. Taraf devlete bir kadın şiddete uğradığında yasal olarak eksikliğin varsa mevzuatını değiştir, ekonomik olarak destekle, korunmaları gerekiyorsa bunu yap diye bir tavsiye metniydi. Her bir taraf devlet, kendi eksiğini kendisi tespit ederek onunla ilgili düzenlemelerini kendisi zaten yapıyor ya da yapmıyor. Bu anlamda İstanbul Sözleşmesi yürürlükten kalktı, şu hakkı kadınlar kullanamıyor diyeceğimiz bir şey yok. Bunun altını özellikle çiziyorum.
“Kasten yaralama, öldürme, işkence gibi suçların cezası arttırılacak”
Türk Ceza Kanunu'nda yeni yapılacak düzenlemelerle beraber, kadına yönelik saldırılarda somut pişmanlık emaresi içermeyen hiçbir davranış indirime tabi olmayacak. Takım elbise kravat indiriminden bahsediyoruz. Kasten yaralama, öldürme, işkence gibi suçların cezası arttırılacak. Kadın veya erkek ayrımı yok idi. Şimdi kadına karşı işlenen suçların sonuçlarının ağırlaştırılması sebebiyle kadına yönelik işlenen suçlar tanımını zımnen yapmış olacak.
Nikahlı ya da boşanmış olan işlenen suçların alt sınırı 9 aya çıkarılıyor. Israrlı takip suç kapsamına alınıyor, gerekli takdirde tutuklama kararı verilecek. Israrlı takip özellikle önemli. Hukukçu meslektaşlarımızın ısrarlı takibin nasıl bir cehennem azabına dönüştüğünü mağdurlar için, bunun suç olması bir süredir konuşulan meseleydi. Dolayısıyla bunun suç olması hem mağdurların hayat kalitesini düşürüyordu. Eş veya boşanan eşlere karşı işlenen suçlar katalog suç düzenlemesine dahil edilecek. Katalog suçlar TCK'da tutuklamanın şartları bir parça daha netleştirilir, öne çıkarılır. Katalog suçlarda tutuklama mümkün, salıverilme zorlaştırılır. Israrlı takip eş ya da boşanan eşe değil her halükârda suç. Talep halinde Baro tarafından kadınlara ücretsiz avukat temin edilmesi söz konusu olacaktır.
Bizim bakanlık olarak yaptığımız çalışmaları iki ana başlıkta toplamak mümkün. Birisi önleyici hizmetler diğeri koruyucu hizmetlerimiz. Önleyici hizmetler kapsamında, şiddete karşı farkındalık, eğitim ve farkındalık, adalete eğişim, kamuda topyekûn seferberlik. Kadınların bir şiddet tehdidi ile karşılaştığında kullanacakları koruma mekanizmalarının oluşturulmasından bizim Alo 183 hattı, İçişleri Bakanlığının KADES uygulaması, 6284 kanun kapsamında tedbirlerin uygulanması, doğrudan doğruya şiddeti önleyici çalışmalar. Diğer tarafta kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesi, kadın istihdamının arttırılması, ev eksenli üretimlerini teşvik edecek çalışmalarına kadar pek çok başlık. Koruyucu önlemlerde kadın koruma merkezleri, şiddet önleme merkezleri. Şiddet tehdidi altında olan şiddet önleme ve izleme merkezine müracaat ettikten itibaren biz hizmeti sunuyoruz.
"Mağdurun korunması eğer mümkünse failin iyileştirilmesi çabalarımız var"
Hukuki desteğe ihtiyacı var, hemen sağlıyoruz. Korumaya ihtiyacı varsa hemen kadın konukevlerimize alıyoruz. Ağır tehdit altında gizlilik kararı alıyoruz. Can güvenliğini tesis edecek mekanizmayı oluşturuyoruz. Diyelim ki şiddet tehdidi altında kadın konukevine sığınan kadına nakit destekler sağlıyoruz. 12 yaşın üzerindeki erkek çocuğu olan kadınların çocukları ile kendilerini birlikte kabul edeceğimiz konukevleri uygulamasını başlattık.
Yasal olarak yapılması gerekenler noktasında bugüne kadar daha çok mağdur odaklı çalışmalar yürütürken artık faillerin rehabilitasyonu, elektronik kelepçe uygulaması, şimdi artık sağlık tedbirlerinin uygulanması gibi bütün başlıkları ayrı ayrı mağdurun korunması eğer mümkünse failin iyileştirilmesi çabalarımız var. Alo 183 hattından sürekli bize ulaşmaları mümkün vatandaşlarımız. Hizmetlerimiz çerçevesinde daha nasıl genişletebiliriz bunun çalışmalarını yapıyor ve yürütüyoruz.
“Eğitim hakkının önündeki bütün engelleri tek tek kaldırmış bir siyasi iktidar var”
Biz olumlu mesajların hepsine saygı duyarız; ancak şunu görmek lazım. Bugün kız çocuklarının eğitim hakkının önündeki bütün engelleri tek tek kaldırmış ve hiçbir engel bırakmamış bir siyasi iktidar var. Bu tür kurgusal vaatler ancak siyaset etme aracı olabilir. İnsan hakları dersi konulması, içerik olarak bugün zaten müfredatımızda insan hakları dersi olarak değil de eşitlik çalışmaları var. Milli Eğitim zaten bunu yapıyor. Eğitim, fırsat eşitliği, toplumsal farkındalık dediğimiz şey.
Eğitim sadece belli yaş grubuna ait değil. Ana okullarından başlayarak. Son çalışmamızla beraber Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı anaokullarında bütün çocuklarımızın aylık ödemelerini sosyal yardımlar kapsamına aldık. Çocukların eğitim hayatına ne kadar erken başlarsa okulda kalma süresinin o kadar uzadığını biliyoruz. Dolayısıyla bu tür tavsiye ve tespitleri yadırgamam ama bizim yıllardır yapılan uygulamalarımızı muhalefet vaat olarak ortaya koyuyor.
“4-D'nin şartları çerçevesi belli”
Öncelikle çalışma arkadaşlarımızın hem özlük hem çalışma şartlarını iyileştirmek için büyük gayret gösterdiğimizi bilmelerini istiyorum. Hangi statüde olursa olsun çalışma arkadaşlarımızın hepsi çok kıymetli. Statü farkına bakmaksızın, yaptıkları işe verdikleri değer üzerinden değerlendiriyoruz. Bugüne kadar da en azından bunu her fırsatta ifade ettik. Şimdi hangi pozisyon olursa olsun, hangi grup olursa olsun bir noktada istihdama dahil olurken o şartları arkadaşlarımız biliyor. Bir süre sonra farklı talepler ortaya çıkmaya başlıyor. 4-D'nin şartları çerçevesi belli.
Bu şartları dahil olurken kabul edip, işe başlayıp hemen sonrasında çok geniş kapsamlı birtakım taleplerde bulunmayı doğrusu çok hakkaniyetli bulmuyorum. Biz arkadaşlarımızın fedakarlığını gözeterek iş barışı çerçevesinde bu yükü onlar için olabilecek en iyi biçimde hafifleterek bir çözüm bulmaya çalışıyoruz. Ancak bu onların bütün isteklerinin haklı olduğu anlamına gelmiyor.
“15 Temmuz Dayanışma Kampanyasında toplanan paralar kasada duruyor”
Paralar kasada duruyor, bir yere gittiği yok. Niye böyle manipüle ediyor insanlar? 15 Temmuz gibi, şehitlerimiz gibi hassas başlıkları manipüle etmeyi çok doğru bulmuyorum. Hem benim kişisel hem de vakfın internet hesabından açıklıyoruz. Burası çok hassas nokta. 15 Temmuz Dayanışma Kampanyasında 310 milyon lira toplanmış. İstanbul Beşiktaş terör saldırısı sonrası düzenlenen kampanyada 52 milyon lira toplanmış. Vakıf bu bağışla kuruldu. Mart 2022 itibarıyla hak sahiplerine 104 milyon 145 bin lira ödeme gerçekleştirilmiş. Şehit yakınları ve gazilerimiz için her ay 1.500 lira ayrıca bayramlarda ilave destek veriyoruz.
Bugün itibarıyla 387 milyon lira bulunuyor. Vakfa yapılmış bağışlar. Şartlı bağış olduğu için vakıf hukuku kapsamında da bizim manevi hukukumuz kapsamında da şartlı bağış ancak bağışlandığı konuya harcanabilir. Bunların neması şehit yakınları ve gazilerin dışında bir şeye kullanılmıyor. Sosyal medya hesaplarında çay, kahve masrafları soruluyor. Onların hiçbirisi, gelen misafirlere ikramlar bu hesaptan karşılanmıyor. Vakfın personeli bir kısmı görevlendirmeyle bir kısmı cari giderlerinden karşılanıyor. Bir bardak çayın hesabını sorsanız karşılığını çok rahat verebileceğimiz bir hesap var ortada."