…
13 Aralık 2022, Salı Adana, Türkiye

Bakanımız Derya Yanık NTV Canlı Yayınına Katıldı


Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız Derya Yanık, "6 yaşındaki kız çocuğuna istismar iddiasına" ilişkin, sanıkların tutuklu yargılanması talebinde bulunduklarını söyledi.

Adana'da 4 Yeni Sosyal Hizmet Merkezinin açılışı için bulunan Bakan Derya Yanık, NTV canlı yayınına katılarak gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, soruları yanıtladı.

Bakanlıklarına yönelik "6 yaşındaki kız çocuğuna istismar iddiasıyla" ilgili "sessiz kalma" yönünde suçlamalar ve eleştiriler bulunduğu ve olaydan hangi aşamada haberdar olduklarına ilişkin soru üzerine Yanık, Bakanlıklarının bu ve benzeri olaylardaki sorumluluğunun belli olduğunu dile getirdi. Mağdur bir şiddet riski altındaysa ve istismar mağduruysa, iddia bile olsa kendilerine başvurulduğunda gerekli desteği sağladıklarını anlatan Yanık, şöyle konuştu:

"Olayda başlangıç noktası, mağdurun savcılığa şikayetiyle, yani başlamış bir hukuksal sürecin arkasından mağdur bize geldi. 30 Kasım 2020'de Cumhuriyet Savcılığına müracaat ediyor. Bugün işte açılmış olan davanın ilk suç duyurusu aşaması. Akabinde Cumhuriyet Savcılığı konuyu bize ihbar ediyor. 2 Aralık 2020'ydi galiba. İstanbul İl Müdürlüğümüze ihbar ediyorlar ve biz beraberindeki süreçte mağduru, kurum bakımımıza alıyoruz. Gizliliğini sağlıyoruz. Daha sonra hem mağdurla alakalı hem çocuğuyla alakalı gerekli her türlü psikososyal destek sürecini işletiyoruz. Şimdi bizim sessiz kalmak gibi bir eleştirinin muhatabı olmamamız lazım çünkü bizim bu süreçte yapacağımız şey eğer mağdurun kendisinin başlatmadığı bir hukuksal süreç olsaydı, ona hukuki destek sağlayarak adli kolluk, adli mekanizmayı ya da kolluğu harekete geçirmek söz konusu olurdu ama zaten başlamış bir süreç."

Bu süreç içerisinde soruşturmanın devamı aşamasında Cumhuriyet Savcılığına, soruşturmanın akıbetiyle ilgili sürekli soru sorduklarını aktaran Bakan Yanık, "Mağdurun kendisinin vekaletname verdiği, yetkilendirdiği özel bir avukatı var. Dolayısıyla süreç zaten mağdurun eliyle devam eden bir süreç. Bizim burada mağdura yapacağımız tek şey, daha doğrusu en önemli katkı, gizliliğinin sağlanması. Yani açık kaynaklara da yansıdı O yüzden artık söylemekte bir beis görmüyorum. İşte yerinin deşifre olması, kök aile üyelerinin gelmesi vesaireden sonra tekrar o gizliliği sağlamak için biz Bakanlık olarak ciddi bir mesai harcıyoruz." diye konuştu.

 "Bakanlık görev alanı içerisinde her türlü çalışmayı yapmışız"

Yanık, okuma yazmayı kendi çabasıyla öğrenmiş ama ilkokul diploması olmayan bir mağdurdan bahsettiklerini belirterek şöyle devam etti:

"Bize geldiği zaman ilkokul diplomasını aldırmışız. Açık ortaokul kaydı yapılmış. Bu arada meslek öğrenmiş, aşçılık kursuna devam etmiş. Çocuğunun sağlık hizmetleri, aşı vesaireye erişimi sağlanmış. Kendisinin o ağır travmatik süreçteki rehabilitasyonu için kuruluşumuzda bakımı, sağlık desteği sağlanmış. Çünkü gizliliğin sağlanması için bir sağlık kuruluşuna götürülmemesi gerekiyordu. Dolayısıyla biz Bakanlık olarak bize tanımlanan görev alanı içerisinde yapmamız gereken her türlü çalışmayı yapmışız. 4 Aralık'ta ilk kabulü alıyoruz, mağduru 8 Aralık'ta kuruluşumuza alıyoruz. 8 Aralık 2020'de ve devamında mağdura gerekli desteği sağlıyoruz. Yetişkin bir bireyin hukuksal sürecine kendisi talep etmediği sürece resen katılma, karışma hakkınız yok. Ne zamana kadar? Dava açılıncaya kadar çünkü 6284 Sayılı Kanun'dan kaynaklı müdahale etme hakkımız var. 2 Aralık 2022'de dava bize ihbar ediliyor. Biz 2 Aralık 2022'de davaya hemen müdahale ettik. Müdahil olarak müracaat ettik. Aynı zamanda sonraki süreçte de hem duruşma tarihinin öne alınması hem sanıkların tutuklu yargılanmasıyla alakalı talebimizi dosyaya ibraz ettik. Nitekim bugün itibarıyla da duruşma tarihi öne çekildi. Dolayısıyla burada sanıklar, yani şu an itibariyle sanıklar soruşturma aşamasında şüpheliler üzerinden Bakanlığımıza yönelik ciddi bir daha doğrusu aslında sadece Bakanlığımıza değil ama siyaset etme biçimi olarak bir haksız saldırı söz konusu."

 "Davaya müdahiliz"

Bakan Yanık, mağdura psikososyal destek anlamında barınma, koruma, gizliliğin sağlanması anlamında verdikleri desteği bundan sonra hukuksal olarak vereceklerini vurgulayarak, "Davaya müdahiliz. Davanın bir tarafıyız artık biz Bakanlık olarak." dedi.

Mağdurun kendilerine korunma ve bakım hizmeti için sevk edildiğini aktaran Yanık, "Bizim Şiddet Önleme ve İzleme Merkezlerimiz, kadın konukevlerimizin varlık sebebi şiddet mağduru ya da istismar mağduru ya da olduğunu iddia eden herhangi bir vatandaşın bu yönde bir talebi varsa al alıp onun korunmasını, bakımını sağlamaktır. Biz de bunu yapmışız." ifadelerini kullandı.

Yanık, konunun kamuoyuna yansımasından sonra mağdurla yeniden bir temas kurulup kurulmadığına ilişkin soruyu, "Bunu tabii gizlilik kuralı gereği açıklamam mümkün değil ama şunu daha önce de ifade etmiştim, prensipte özellikle altını bir kez daha çizmek istiyorum, mağdurun bizden korunma, barınma, gizliliğin sağlanması, can güvenliğinin temini noktasında herhangi bir talebi olursa her zaman her türlü desteği veririz." diye yanıtladı.

"Bütün hukuksal süreçleri bundan sonra biz de takip edeceğiz"

Sadece bu davayı takip etmekle kalmayacaklarının altını çizen Bakan Yanık, şunları kaydetti:

"Ayrıca 2012 yılında mağdurun bir hastaneye müracaatıyla başlayan ve daha sonra takipsiz kalan süreçle alakalı da kemik yaşı tespiti konusuyla alakalı Sağlık Bakanlığımız o dönemdeki o doktorla alakalı soruşturma başlattı. Adalet Bakanlığımız da Cumhuriyet Savcısıyla alakalı soruşturma başlattı. Biz o her iki soruşturmaya da Bakanlık olarak müdahale talebimizi gönderiyoruz. Dolayısıyla mağdurun bir tarafı olduğu, bütün hukuksal süreçleri bundan sonra biz de takip edeceğiz. Burada şunu özellikle ifade etmek istiyorum. Bu olay bir gazete ya da bir televizyon haberiyle kamuoyunun dikkatini çektiği için bizim kurumlar olarak üzerine gittiğimiz bir olay değil. Bir defa bunun kamuoyu tarafından çok iyi bilinmesi lazım. Gazeteci arkadaşlarımızla, basından arkadaşlarımıza ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Konunun bir farkındalığı tetiklemek ve bir farkındalık geliştirmek anlamında haberleştirmeleri çok önemli ancak bu konu dava açıldıktan sonra haber oldu. Zaten bizim 2 senedir takip ettiğimiz bir süreç, 2 yıldır devam eden bir soruşturma süreci ve bir dava konusu olmuş. Yani dava açılmış ve açıldıktan sonra bir dava habere dönüştü. Bu anlamda Bakanlığımız özelinde baktığımızda, bizim süreç içerisinde Bakanlığımızın görev ve yetki alanı içerisinde her türlü desteği, katkıyı sağladığımız, mağdurun kendisini zaten hukuksal olarak bir özel vekaletnameyle takip ettirdiği bizim de kanunen dahil olabileceğimiz noktada aynı gün dahil olduğumuz bir süreçten bahsediyoruz."

Sanıkların tutuklu yargılanması için başvuru

Bakan Yanık, "Yargılama tarihinin öne çekilmesi sizin girişiminizle mi sağlandı yoksa başka bir süreç mi işledi? sorusuna, "Duruşma tarihinin öne alınmasını ve sanıkların tutuklu yargılanmasını biz talep ettik. Duruşma tarihinin öne alınmasıyla alakalı talebimiz bugün itibarıyla kabul edildi. Tutuklu yargılamayla alakalı talebimiz henüz dosyada, muhtemelen mahkeme heyeti inceleyecek ve ondan sonra karar verecek." diye cevap verdi.

"Böyle bir dosyada ve kamuoyu gündemine yansıdıktan sonra böylesine infial uyandıran bir vakada sanıkların tutuksuz yargılanması nasıl değerlendirmek lazım, bir avukat olarak buna ne dersiniz?" sorusunu yanıtlayan Yanık, şunları kaydetti:

"Mahkemelerin bu anlamda bir takdir yetkisi vardır ancak bu bahis konusu olay, Türk Ceza Kanunu'nda tanımlanan katalog suçlardandır. Yani tutuklanması gereken, tutuklanmanın bir anlamda olayın niteliği gereği teşvik edildiği, bazen zorunlu olduğu suçlardan birisidir. Dolayısıyla zaten böyle olduğu, katalog suçlardan olduğu için biz de tutuklu yargılama talebinde bulunduk. Soruşturmanın önceki evreleriyle alakalı bir değerlendirme yapmayacağım ama bundan sonraki aşamalarında suçun tanımlanış biçimi, iddianamedeki tanımlanış biçimi, oluş biçimi ve mağdurun bu anlamdaki hukukunun korunması, haklarının korunması noktasında biz Türk Ceza Kanunu'ndan, Ceza Muhakemesi Kanunu'ndan kaynaklı, 6284 Sayılı Kanun'dan kaynaklı bütün yetkilerimizi, davanın bir tarafı olarak mağdur lehine kullanacağız. Çok yakından dikkatle takip ettiğimiz bir dava. Bu anlamda her türlü mevzuattan aldığımız yetkiyi bu davada kullanacağız."

Davayla gündeme gelen vakfa ilişkin soru üzerine Yanık, vakfın incelenmesi, faaliyetlerinin denetlenmesi konusunda genel anlamda İçişleri Bakanlığının, çocukların eğitim süreciyle alakalı sorumluluğun da ağırlıklı olarak Milli Eğitim Bakanlığının kontrolünde olduğunu söyledi.

Yanık, soruya ilişkin cevabına şöyle devam etti:

"Bu vakıf ya da herhangi bir başka vakıf, her kim olursa olsun, başkanı, yöneticisi, mütevellisi a, b, c hiç önemli değil. Kim olursa olsun. Çocukların istismarı, şiddete uğraması bu ve benzeri bir eylemin tarafı ise hiç gözünün yaşına bakılmaz. Hiçbir şekilde. Biz bakanlık olarak bu anlamda yapacağımız bir şey varsa zaten kullanırız. İçişleri Bakanlığımız, Adalet Bakanlığımız, Milli Eğitim Bakanlığımız, AK Parti hükümetleri olarak bizler bu noktadaki tavrımızı 20 senedir her bir meselede tek tek ortaya koyuyoruz. O yüzden vakfın kim olduğu, vakfın ne olduğu, vakfın faaliyette olup olmaması ayrı bir şey."

TBMM'de araştırma komisyonu kurulma çalışması

TBMM bünyesinde bir araştırma komisyonu kurulacağına yönelik açıklamalar olduğu hatırlatılarak, komisyonun kurulmasına dair gelişmelerin ne aşamada olduğu ve TBMM tarafıyla, AK Parti ve diğer partilerin grup başkan vekillikleriyle bir temasın olup olmadığı sorusuna Bakan Yanık, temasları olduğunu ve süreci yakından takip ettiklerini belirtti.

Bu ve benzeri meselelerde kendi hassasiyetlerini her seferinde ortaya koyduklarını dile getiren Yanık, 2016 yılında da benzer bir komisyonun kurulduğunu anımsattı.

Komisyon raporunun ardından cezaların artırılması, yeni merkezlerin kurulması gibi birtakım yasal ve idari düzenlemelerin yapıldığını yineleyen Yanık, "Yeni dönemde de yeni bir araştırma komisyonuyla çünkü hukuk da dinamik bir mekanizma, yapılacak incelemeyle ne eksik, ne fazla, neler yapılması lazım, yeniden neler düzenlenmesi lazım, bunu Meclis'imiz de muhakkak bir araştırma komisyonuyla bir sonuca bağlayacaktır." diye konuştu.

"Temel mesele toplumsal farkındalığın olması"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın erken yaşta nişanlılık ve evlilik gibi durumları asla kabul etmeyeceklerine dair açıklamaları anımsatılarak, "Erken yaşta ve zorla evliliklerin önlenebilmesi için bakanlığınızın mutlaka yürüttüğü çalışmaları var ama bu vaka sonrasında bu vakadan kaynaklı, bununla birlikte görülen durum nedeniyle yapılacak yeni bir çalışma, fiili uygulama anlamında ya da mevzuat değişikliği anlamında yeni bir adım var mı?" sorusuna Yanık, şöyle yanıt verdi:

"Erken evlilik, erken yaşta zorla evlilik konusunda, mevzuatımız bu anlamda oldukça ciddi yaptırımları, oldukça ciddi düzenlemeleri içeriyor. Burada temel mesele toplumsal farkındalığın olması. 6 yaş kısmını zaten konuşmak bile istemiyorum, orada insanlık dışı bir şeyden bahsediyoruz. Ancak savunmalarda yer alan görmüşsünüzdür, '13-14-15 yaşındaydı' diye... Bizim hukukumuza göre, Türk Medeni Kanununa göre evlilik yaşı bellidir. 16 hakim kararıyla, 17 ebeveynin izniyle, 18 yaşından sonra her birey erişkin olur, ergin olur ve kendi kararını kendisi verebilir. Dolayısıyla biz bugünkü sosyal gerçeklik karşısında 16-17 yaşında bile bir kişinin, kadın ya da erkek fark etmez eğitim sürecini tamamlamış, psikolojik gelişimini tamamlamış olacağını düşünmediğimiz için erken yaşta evliliklerin en azından kişilerin eğitim süreçlerini tamamlamaları, istihdama katılımları noktasında çalışmalarımızı yapıyoruz."

Erken yaşta zorla evliliği karşı acil eylem planı

Bakan Yanık, erken yaşta zorla evlilikle alakalı çalışmalarından bahsederek, şunları dile getirdi:

"Kız çocuklarının okula devamı için 'Haydi Kızlar Okula' kampanyası, erken yaşta evlilikte 'Çocuktan Gelin Olmaz' kampanyaları... Dolayısıyla bu anlamda zaten aralıksız bir biçimde çalışmalarımız devam ediyor. 2017'nin son çeyreğinden itibaren de özellikle pilot seçtiğimiz illerde erken yaşta zorla evliliklerle mücadeleye ilişkin acil eylem planları oluşturuyoruz ve bunları hala daha aralıksız devam ettiriyoruz. Ancak tabii bu çalışmalar, bu konularla alakalı bir mevzu kamuoyunun gündemine geldiğinde konuşuluyor. Fakat onların, yani kamuoyunun hiç farkında olmadığı, bilmediği ama bizim ilgili yerlerde, özellikle risk bölgelerinde aralıksız sürdürdüğümüz çok ciddi çalışmalarımız var. Bakın 2022 yılında yaptığımız çalışmalar neticesinde dört ilimizi daha Afyonkarahisar, Ardahan, Edirne ve Siirt'i bu anlamda risk bölgelerine dahil etmişiz ve acil il eylem planı olan il sayımızı arttırmışız. Yani sürekli olarak sahayı tarayıp eğer bir bölgede, bir yerde erken yaşta zorla evlilik riski görüyorsak hemen orayı da çalışmalarımızın içine katarak oraya daha yoğun, genel çalışmaların dışında daha yoğun, daha özellikli ve yerele özgü çalışmalarımızı arttırıyoruz."

Erken yaşta zorla evlilik azaldı

Erken yaşta evlilikle ilgili istatistikleri açıklayan Yanık, şunları ifade etti:

"Erken yaşta zorla evliliklerin sayısı, uyguladığımız politikalar sayesinde yüzde 71 azaldı. 16-17 yaş grubundan bahsediyorum. 13-14 yaş zaten bizim hiç kabul etmediğimiz ve tanımadığımız oranlar. Onu çok net söylüyorum. Zaten hiç masada yok. Erken yaşta ve zorla evlilik, yani ebeveyn zoruyla ya da sosyal çevrenin zoruyla çocukların kendi iradelerinin dışında evliliklerinden bahsediyoruz. 16-17 yaş hakim kararı veya aile izniyle evlenen kız çocuklarının toplam evlenmeler içerisindeki oranı 2002 yılında 7,3'tü, 2022'de bu oran 2,3'e düştü. Dolayısıyla bu anlamda bizim çalışmalarımız aralıksız ve kesintisiz bir biçimde çok ciddiyetle devam ediyor. Sonuçlarını da alıyoruz."

Anayasa değişikliği teklifindeki "evlilik birliği" maddesi

Bakan Yanık, TBMM'ye sunulan başörtüsüne yönelik Anayasa değişikliği teklifindeki "evlilik birliğiyle" ilgili maddenin, "nefret suçu" olarak yorumlanabileceği iddialarının sorulması üzerine, şunları kaydetti:

"Evlilik birliğinin kadın ve erkekten oluşacağına yönelik açık bir düzenleme. Burada şunu ifade etmemiz lazım, evlilik birliğinin kadın ve erkekten oluşacağını ifade etmek hiçbir şekilde bir nefret suçunu ifade etmez. Kaldı ki hukukumuza, halihazırda da Medeni Kanunumuza göre zaten evlilik birliği ancak kadın ve erkek arasında kurulabilir. Peki biz bunu Anayasaya niye dercetme ihtiyacı duyduk? Bu noktadaki hassasiyetimizi, dikkatimizi biraz daha ciddiyetle, yüksek sesle ifade etmek, Anayasaya dercetmek, dolayısıyla halihazırda hukuki olarak yürürlükteki bir düzenlemenin biraz daha altının çizilmesini nefret suçu olarak ifade etmek, tam da bu düzenlemenin aslında amacını doğrulayan bir tavır."